KURTHAN FİŞEK
1969'da Alpagut Linyit
İşletmesi'nin işçiler tarafından işgaline dair en önemli kaynaklardan
birisi, Kurthan Fişek'in 1970 Temmuz'unda Emek dergisinde
yayımlanan yazısıdır. Bu yazıyı arşivlerin tozlu raflarından arayıp
bulmaktansa, kolaylıkla erişebilsinler diye özgür erişime açık hale
getirdim. İşçilerin özyönetim deneyimi, 15 Temmuz 1969 tarihli ANT
dergisinin 133. sayısında ilk kez kapsamlı olarak duyurulur. Bu haberin
taramasını yine bu blogda şurada yayımladım. Umarım emek tarihini araştıranlara yarar. Bu tarihi yapanlara şükranla...
Özgür Narin
Kaynak: Fişek, Kurthan (1970) “Alpagut Linyit İşletmesi İşgalinin Birinci Yıldönümünde”, Emek, Temmuz, sayı 2, s.17–35.
Alpagut Linyit İşletmesi İşgalinin Birinci Yıldönümünde
I
Türkiye'nin maden ocakları için
yapılan hesaplara göre, artı-değer oranları (ya da sömürme dereceleri),
madencilik işkolunda yüzde 130.3, kömür .üretiminde yüzde 75.4 ve linyit
ocaklarında da yüzde 88.2'dir. (1) Demek oluyor ki, bir maden işçisi,
çalışma-,gücünün idâmesi ve yeniden üretilmesi için gereken değeri 3 saat 28
dakikalık bir çalışmayla ürettikten sonra, sekiz-saatlik işgününden geriye
kalan 4 saat 32 dakikalık süre içinde, kapitalist işveren hesabına, artı-değer
yaratmaktadır; bir kömür işçisi, maddi yaşayışının üretilmesi ve yeniden üretilmesi
için gereken değeri 4 saat 34 dakika çalışarak yarattıktan sonra, geriye kalan
3 saat 26 dakika süresince, kapitalist işveren hesabına, artı-değer üretmektedir;
nihayet, bir linyit işçisi, sekiz-saatlik işgününde, 4 saat 15 dakika kendi hesabına
ve 3 saat 45 dakika da kapitalist işveren hesabına çalışmaktadır. (2)
|
Türkiye'nin maden ocaklarında,
işçileri çevreleyen çalışma şartları son derece kötü, iş güvenliği yok denecek
kadar az ve meslek hastalıkları da alabildiğine yaygındır. Bir örnek vermek
gerekirse, 1955-1968 döneminde, yalnızca kömür ocaklarında 162,062 iş kazası
meydana gelmiş, 2514 işçi ölmüş ve 15,765 işçi de bir daha çalışamayacak
şekilde yaralanmıştır. (3) Kömür ocaklarındaki «iş güvenliği» sorununa ilişkin
olarak, Kafaoğlu, Kömür ve İşçisi adlı makalesinde, şu benzetmeyi yapıyor: (4)
1941'den
bu yana kömür madenlerinde tam 1750 işçi ölmüştür... Madene inen her yüz
işçiden 3.5'u ölüme mahkûm... Sadece maden kazalarında İnönü savaşlarından çok
insan kaybetmişiz. 89,263 yaralı... Ocağa inen her yüz işçiden 27'si yaralanmış.
Sakarya'da ya da Büyük Taarruz'da bile bu kadar yaralı vermemiştik.
Türkiye'de
maden işçilerine ödenen ücretler son derece düşüktür ve 11
liralık bir tabanla 20 liralık bir tavan arasında değişmektedir.
Taban ücretlerin böylesine düşük bir seviyede oluşmasının başlıca nedeni, maden
işçiliğinin «mevsimlik» olması ve azımsanmayacak boyutlara ulaşan bir «yedek
işsizler ordusu» nun mevcut bulunmasıdır. Bir örnek vermek gerekirse, Zonguldak
kömür ocaklarındaki işçilerin büyük çoğunluğu yarı-köylü niteliğindedir. Aylık
sözleşmelerle istihdam edilen bu işçiler, kömür ocaklarındaki bir aylarını
doldurduktan sonra, yerlerini yeni gelen işçilere bırakmakta ve köylerine
dönmektedirler. Böylece, ocaklarda çalışan işçilerin yaklaşık 10 katı hacımda
bir «yedek işsizler ordusu» el altında bulundurulmaktadır. Öte yandan, bir
işçiye ödenen ücret, son tahlilde, o işçinin çalışma-gücü- nün değerine
eşittir. Yukarıda açıkladığımız şekilde bir «yedek işsizler ordusu» nun
varlığı, işçi ücretlerinin, çalışma-gücü değerinin altında bir seviyede oluşma
eğilimi taşımalarına yol açmaktadır.
Türkiye'nin
maden (ve özellikle kömür) ocaklarında kullanılan üretim teknolojisi son
derece geri ve bunun sonucu olarak da, emek üretkenliği alabildiğine düşüktür.
Emek üretkenliği, bilindiği gibi, üretim güçlerinin gelişmesinin belirli bir
aşamasına tekabül eden üretim araçlarının nitelik ve niceliğinin bir
fonksiyonudur. Bu noktayı açıklığa kavuşturmak için, şöyle bir karşılaştırma
yapabiliriz: 1964 yılı Sanayi ve İşyerleri Sayımı
istatistiklerine göre, imalât sanayiindeki artı- değer oranı yüzde 263.4'tür. (5)
Demek oluyor ki, bir maden işçisinin 3 saat 28
dakika kendi hesabına ve 4 saat 32 dakika da kapitalist işveren
hesabına çalışmasına karşılık, imalât sanayiinde
istihdam edilen bir işçi, sekiz-saatlik işgününde, maddi yaşayışının idâmesi
ve yeniden üretilmesi için gereken değeri 2 saat 12 dakikalık bir
çalışmayla yarattıktan sonra, 5 saat 48 dakika süreyle, kapitalist işveren
hesabına artı-değer üretmektedir. Gelgelelim, artı-değer oranının
madencilik işkolundaki göreli düşüklüğü, hiçbir zaman, maden işçilerimin nisbi
refah seviyelerinin diğer işkollarındaki işçilerden daha yüksek olduğu
şeklinde yorumlanmamalıdır. Bir benzetme yaparsak, Amerika'daki bir işçinin
nisbi refah seviyesi, insanlık-dışı şartlar altında ve kırbaçla çalıştırılan
bir köleye kıyasla çok daha yüksektir, fakat, Amerikalı işçi, köleye kıyasla,
çok daha fazla sömürülmektedir (nitekim, 1955 verilerine göre,
Amerikan imalât sanayiindeki artı-değer oram yüzde 306.3'tür).
Bu çelişir görünen durum, aslında, emek üretkenliklerinin farklı seviyelerde
oluşmuş olmasından doğmaktadır. Bir işçinin, artı-değer üretmeye başlayabilmek
için, her şeyden önce, maddi yaşayışının
idamesi ve yeniden üretilmesi için gereken değeri yaratması zorunludur.
Maden ocaklarında kullanılan üretim teknolojisinin son derece geri oluşu ve
üretim faaliyetinin hemen münhasıran kol emeğine
dayandırılması, işçilerin maddi yaşayışlarının üretim ve yeniden-üretimi
için gereken değerin yaratıldığı süreyi uzatmaktadır. Artı-değer oranının
(sömürme derecesinin) göreli düşüklüğünü, maden işçilerini
çevreleyen çalışma şartlarının ilkelliğine gösterge olarak kabul edebiliriz.
Türkiye'nin
maden ocaklarında devrimci sendikalar ve devrimci sendikacılar barındırılmamaktadır.
Türkiye'nin maden ocaklarında kuyulara inen her sekiz- dokuz kişiden bir tanesi
muhbirdir. Türkiye'nin maden ocaklarında, sarı sendikacılık, sağlam temellere
dayanmasa bile, büyük ölçüde kurumlaşmıştır. Sarı sendikacılık, açık baskı,
terör, sindirme Vb. etkenler yüzünden, iş uyuşmazlıklarını grevle çözme
imkânları son derece kısıtlandığı için, ekonomik plandaki sınıf mücadelesi,
çoğu kere, işçi kitlelerini kavramaya çalışan sarı sendikalara rağmen yürütülmekte
ve dolayısıyla, planlanmış bir hareketten çok, bir «patlama» şekline
bürünmektedir. Bu gözlemin yakın
geçmişimizdeki en somut örnekleri, kuşkusuz, 1965 yılından bu yana
Kozlu-Karadon-Üzülmez kömür ocaklarında meydana gelen spontane patlamalardır. (6)
1965 yılının istatistik verilerine
göre, Çorum ilinin nüfusu yaklaşık olarak 500 bin, toplam yıllık geliri 694.6
milyon lira ve adam başına yıllık geliri de 1430.45 liradır. (7) Çorum ili,
aynı yılın verilerine göre, Türkiye milli gelirinden yüzde 1.0, Türkiye'nin
toplam çifçilik gelirlerinden yüzde 1.9, Türkiye'nin toplam madencilik
gelirlerinden yüzde 1.7 ve Türkiye'nin toplam imalât sanayii gelirlerinden de
yüzde 0.2 oranında pay almaktadır. Çorum ilinin ekonomik yapısı hakkında daha
kapsayıcı bir görüş açısına varabilmek için, buraya bir nokta koyup, tarım,
madencilik ve imalât sanayii sektörleri arasındaki diyalektik ilişkileri kısaca
gözden geçirmekte yarar vardır.
Çorum ilinin yarım milyona
yakınlaşan nüfusu, çokluk, tarımla geçinir. Nitekim, ilin toplam yıllık
gelirindeki sanayi payının yüzde 10.9 ve hizmetler payının da yüzde 18.2
olmasına karşılık, tarım gelirlerinin genel toplama oranı yüzde 70.9'a
ulaşmaktadır. Çorum ili, çiftçilik gelirleri Türkiye sıralamasında, 15. sırayı
işgal etmektedir.
Çorum ilinin ekonomik yapısına
damgasını vuran ikinci üretim kolu, toplam il gelirinin yüzde 2.67'sini teşkil
eden madenciliktir. Çorum ili, maden istihracı Türkiye sıralamasında, 12.
sırayı işgal etmektedir.
Üzerinde duracağımız üçüncü ve son
üretim kolu, imalât sanayiidir. Çorum ilinin toplam yıllık gelirinden yüzde
2.69 oranında pay alan imalât sanayii, ilgili Türkiye sıralamasında 42. durumda
olmasına rağmen, oldukça ilginç bir özellik taşımaktadır. Şöyle ki, Çorum ili
imalât sanayiinde, artı-değer oranı, yüzde 432.7'dir. (8) Bir başka deyişle,
«gıda maddeleri» ve «metalden gayrı madenlerden mamûl eşya» imalinde çalışan
bir Çorum'lu işçi, (9) maddi yaşayışının idâmesi ve yeniden üretilmesi için
gereken değeri 1 saat 30 dakikada ürettikten sonra, sekiz saatlik işgününden
geriye kalan 6 saat 30 dakika süresince kapitalist işveren hesabına artı-değer
yaratmaktadır. Artı-değer oranının yüzde 263'4'lük Türkiye ortalamasının çok
üstünde bir seviyede oluştuğu Çorum ili, bu durumuyla, artı-değer oranları
Türkiye sıralamasında, 13. sırada yer almaktadır.
İmalât sanayii, madencilik ve tarım
sektörleri arasındaki ilişkiler, zaman içinde, şöyle bir gelişme göstermiştir: zengin sayılabilecek linyit yataklarının bulunmasıyla
birlikte, tarım topraklarının önemlice bir kısmı giderek devletleştirilmiş ve özellikle Sungurlu yöresinde, tarıma elverişli
topraklar, belirgin şekilde kıtlaşmıştır. Bu durumda topraktan koparılan geniş köylü kitleleri ne yapacaklardır? Çorum
ili için hesapladığımız artı-değer oranına bakarak, rahatça, bu ilin imalât sanayiinde,
az sayıda fakat yüksek vasıflı işçilerin istihdam edildiklerini varsayabiliriz.
Bu yüzden, Çorum'daki imalât sanayii, tarımdaki nüfus fazlasını massedememiştir.
öte yandan, linyit ocaklarında artı-değer oranının hayli düşük olduğunu ve bunun da üretimin son derece geri bir teknolojiye,
hemen münhasıran kol emeğine dayandırılmasından doğduğunu biliyoruz. Bütün bu
şartların bir araya gelmesiyle birlikte, bir yandan Çorum ili Türkiye'nin nüfus
ihraç eden illeri arasına girmiş, öte yandan da, linyit ocakları, mülksüzleşmiş
eski-köylü kitlelerinin başlıca barınağı durumuna gelmiştir.
**
Alpagut
Linyit İşletmesi, işçisine sağladığı (daha doğrusu
sağlamadığı) çalışma ve yaşama şartlarıyla, çatısı altında barındırdığı
çelişki ve düşmanlıklarla,, üretimde kullanılan ve kölelerin kırbaçla
çalıştırıldıkları dönemden miras kaldığı izlenimini uyandıran çağdışı
teknolojisiyle Vb., Türkiye'deki maden ocaklarının prototipidir, ilk bakışta da
görülebileceği gibi, ücretler düşüktür, çalışma güvenliği yoktur, iş kazaları
ve meslek hastalıkları alabildiğine yaygındır, üretim teknolojisi kazma ve
kürekten öteye geçememiştir.
Alpagut
Linyit İşletmesi, elli yıl önce, 1920 yılında üretime açılmış (10) ve üretim
hacmi özellikle savaş yıllarında (1941 sonrası) büyük artış göstermiştir. Birkaç
yıl öncesine kadar sürekli olarak kâr eden ve bağlı bulunduğu Çorum İl Özel
İdaresi'ne her yıl yaklaşık bir milyon lira gelir sağlayan işletme, son birkaç
yıl içinde zarara geçmiş, başta Türkiye Çimento Sanayi olmak üzere hemen her
yere borçlanmış ve işçi ücretlerini bile ödeyemez duruma gelmiştir. Çorum ve Havalisi Birleşik Maden İşçileri
Sendikası’nın Alpagut bölge temsilcisi Mehmet Kocatüfek, işletmenin durumunun
iyiden kötüye gitmesini şöyle açıklıyor. (11)
1
— Bugünkü
istihsal 600 kişi ile rahatlıkla elde edilecekken, eski Çorum valisi Kâzım
Başlamışlı politik nedenlerle ve yüksek ücretle ihtiyaç fazlası işçi almıştır.
2
— İhtiyaç
fazlası olarak alınan işçilerin işyerlerine uğramamaları ve uğrayanların da
işyerlerinde boş gezmeleri, işçiler arasında huzursuzluk yaratmıştır.
3
—
İdarenin ve işverenin bu gereksiz tutumlarından dolayı kabaran masraflar
idareyi güç duruma düşürmüş ve çalışan işçilerin ücretlerinin ödenmemesine yol
açmıştır.
Alpagut
Linyit İşletmesi'nin 786 işçisine ödediği ortalama brüt ücret, 17-18 liradır.
Öte yandan, ayın ilk gününde işletmeye uğrayıp, sonra da ortadan kaybolmanın
karşılığı olarak, işletmenin bölge müdürü 7500 lira, işletmenin tek mühendisi
7000 lira ve işletmenin muhasebe müdürü de 5500 lira maaş almaktadırlar. Politikacıların
kartvizitleriyle işe alınan ve işyerine gelmeyen, geldiklerinde de ortalıkta
dolaşmaktan öteye iş yapmayan işçilerin gündelikleriyse, 30 liradan
başlamaktadır. İşçi ücretlerinin düşük bir seviyede oluşmasının başlıca nedeni,
daha önce de değindiğimiz gibi, 1940'larda başlayan devletleştirmeler sonucu
topraktan koparılan eski-köylü kitlelerinin, vasıflarına uygun işi ancak
üretimin geri tekniklerle yapıldığı kömür ocaklarında bulabilen hacimli bir
«yedek işsizler ordusu» teşkil etmeleridir. Çalışma ve yaşama şartlarının
işçiden işçiye ve işçiden yöneticiye böylesine farklılıklar göstermesinin
ocaklardaki gerginliği giderek artırdığı bu ortam içinde, 1969 yılının 12
Haziran'ına geliyoruz. Alpagut Linyit İşletmesi’nde durum özetle şöyledir:
İşletmenin
7000 lira aylıklı tek mühendisi, hastalık gerekçesiyle, 28 Mayıs 1969
tarihinden beri raporludur; ocakları denetleyecek sorumlu teknik personel yoktur;
bölge müdürü ve muhasebe müdürü, maaş günleri dışında, ortalıkta görünmemektedirler.
İşletmenin kasası boştur ve Türkiye Çimento Sanayii'nin 1.3 milyon, işçilerin
de 73 gündür ödenmeyen ücretleri karşılığında 1.5 milyon lira alacakları
vardır, işçi alacaklarının ödenmesi imkânları ortadan kalkmıştır. Şöyle ki,
Alpagut Linyit İşletmesi, Türkiye Çimento Sanayii'ne olan borcunu, Çorum
Çimento Fabrikası'na her gün bedelsiz olarak 180 ton linyit vererek ödemeyi
kabul etmiştir. İşletmenin günlük üretim hacmi esasen 260-300 ton civarında
olduğu için, geriye kalan 80-120 ton linyit günde ancak 8-10 bin lira gelir
getirmektedir. Maden direği alımları, taşın harcamaları vb., 8-10 bin liralık
gelirin yarıdan fazlasını götürmekte ve geriye, işçilere ödenebilecek pek
fazla birşey kalmamaktadır. İşçileri aylardır düşündüren soru, bu kısır
döngünün nasıl kırılacağıdır. Alpagut Linyit İşletmesi işçileri, 13 Aralık
1968 tarihinde, 13 gün süren bir grev uygulamışlar fakat istekler
gerçekleştirilemeden grev kırılmıştır. (12) Maden İşçi Sendikaları Federasyonu
başkan vekili Mehmet Şahin, son tedbir olarak, 11 Haziran 1969 günü, Çorum
valisine, İçişleri ve Çalışma Bakanlarına şu mesajı gönderiyor: (13)
Çorum ili özel idaresine bağlı
Alpagut Linyit İşletmesi, teknik elemandan yoksun, iş güvenliğinden mahrum olarak
faaliyette bulunmakta ve ölüm kalım mücadelesiyle memleket bayrına istihsalin
artırılması için mesai sarf eden işçiler zamanında ücretlerini alamamakta ve bu
yüzden de geçim sıkıntısı ile karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
Ücretlerini bir türlü alamayan
işçilere hâlen işletme iki aylık borçludur. Bu işletmeye gerekli teknik
elemanın teminini, işçilere olan ücret borçlarının acele olarak Ödenmesini ve
işletmenin verimli hale getirilmesi için çalışma düzeninin sağlanması hususumda
ilgililere emir buyurulmasını... hasseten
arz ve istirham ederiz.
Bu son
çağrı da, diğerleri gibi, dinleyen fakat duymayan kulaklara raslıyor. Sonra?
Sonrası artık tarih oldu...
III
H aziran
ayının onüçüncü günü, sabahın alaca karanlığında, 786 maden işçisi Alpagut
Linyit İşletmesi'ne el koydu. Ocaklardan yükselen ilk ses şöyleydi: (14)
|
Bu hareket bir grev değildir.
İşçiler işlerine devam etmektedirler. Vardiya çalışmaları tam bir düzen içinde
yürütülmektedir. İşçi, ocakları, kendi öz malı gibi değerlendirmektedir. Biz,
bu durumun böyle devam etmesini istemiyoruz. Ne var
ki, işçilerin ve işletmenin istikbalini temin edecek bir düzen kurulmasını
bekliyoruz.
Vardiyeleri
sona eren işçilerin ocaklardan çıkarak kömür depolarına el koymaları ve vardiya
sıraları gelen işçilerin de kuyulara inerek üretimi sürdürmeleriyle başlayan
«işgal» hareketi, 35 gün sonra, 17 Temmuz gecesi, Ankara'dan getirtilen bir
jandarma birliğinin ocaklara girmesiyle son buldu. Alpagut Linyit İşletmesi'ni
«işgal» etmekle kalmayıp, Türkiye işçi sınıfı tarihinde ilk kez kendi kaderlerine
ve bir işletmenin «yönetim» ine el koyan 786 maden işçisi, 35 gün süreyle şunu ispatladılar: yönetme yetisi, çağdışı burjuva iddia ve şartlandırmaların aksine, burjuvaların ya
da burjuva okullarından geçmişlerin tekelinde değildir.
Alpagut
Linyit İşletmesi'nin 786 işçisi, bir yandan yılların biriktiregeldiği
burjuva-ideolojik şartlanmalara son vermek, öte yandan da, neredeyse ölü bir işletmeyi
canlandırmak için ne yaptılar? Bu soru, bizi, ilginç ve önemli bazı gözlemlere
götürmektedir.
Alpagut Linyit İşletmesi işçilerinin ilk eylemi, «işçi
kontrolü» nu örgütlemek oldu. İşçiler, böylesine bir kontrola gerçeklik
verebilmek için, ilk iş olarak aralarında bir «İşçi Konseyi» oluşturdular.
İşletmedeki bütün işçilerin seçme ve seçilme haklarına sahip olarak
katıldıkları bir seçimle kurulan bu temsili konsey, işçiler adına, bir yandan
ocaklardaki her türlü faaliyeti düzenleyip denetleyecek, öte yandan da işgal
öncesinden devralman memur, muhasebeci ve teknik personeli «kontrol etme»
görevini yerine getirecekti. Böylece, el değiştirmiş bulunan Alpagut Linyit
İşletmesi'nde «işçi konseyi» eski işletme yönetim kurulunun görevlerini üstleniyor
ve işçi kontrolü da, (1) işletmedeki bütün işçilerin üye oldukları bir «işçi
genel kurulu», (2) işçi genel kurulundan aldığı temsil yetkisiyle, işçi kitlesi
adına, günlük işleri düzenleyip yürüten ve buna karşılık, her türlü eylem ve
işleminden işçi genel kuruluna sorumlu tutulan bir «işçi konseyi» eliyle, iki kademede gerçekleştiriliyordu. İşçi konseyi,
ivedilikle gerektiğinde çağıracağı bir toplantıyla, aksi takdirde haftalık
raporlarla, işçi genel kurulunu, üretim hacminden, olup bitenlerden, yeni
gelişmelerden vb. haberli kılacaktı.
«İşçi kontrolünün örgütlenmesi genel başlığı altında düşünülmesi
gereken ikinci tedbir, 7500 lira maaş alan Alpagut Linyit İşletmesi bölge
müdürünün ve aldığı 5500 lira aylık karşılığında aydan aya işletmeye uğrayan
muhasebe müdürünün görevlerine son vermek oldu. Bu arada, 28 Mayıs 1969 tarihinden
beri raporlu bulunan işletmenin 7000 lira aylıklı tek mühendisinin, bütün
ısrarlara rağmen, yeni bir rapor 'almakta diretmesi üzerine, onun da işine son
veriliyor ve bölge müdürüyle muhasebe müdürünün durumlarında olduğu gibi, her
türlü görev ve yetkileri «işçi konseyi» ne devrediliyordu.
İşçi kontrolünü gerçekleştirebilmek için alınan üçüncü
tedbir, işgal öncesi dönemden miras kalan memur ve muhasebecilerin doğrudan doğruya «işçi konseyi» ne sorumlu
ve bağımlı kılınmalarıydı. Buraya bir nokta
koyup, şöyle bir soru sormak gerekiyor: işletmenin yönetimine el koyan işçiler,
satış işlerinin düzenlenmesi, gelirlerin tahsil edilmesi, gerekli alımların
yapılması, defterlerin tutulması vb. konularda, neden işletmenin eski
personeline bel bağladılar? Bütün bu işleri kendileri yapacakları yerde, neden
başkalarına yaptırmayı ve yapanları sıkı bir şekilde denetlemeyi tercih
ettiler? Görüşümüze göre, bunun cevabı açıktır. Alpagut Linyit İşletmesi'nin öteden
beri vasıfsız işçi çalıştırmakta ısrar edişi ve çalışanların büyük çoğunluğunun,
bırakınız yüksek teknik bilgiyi, okuma-yazma ve aritmetiğin dört işleminden bile
habersiz oluşu, işçileri, kayıt tutma ve muhasebe işlerini, doğrudan doğruya
yürütmek yerine, sıkı sıkıya denetledikleri ve kendilerine karşı sorumlu
tuttukları eski memur ve muhasebeciler eliyle
yürütmeye zorlamıştır. Sıkı ve günlük «işçi kontrolü» sayesinde, peşin
satışlarda ısrar edilmiş, sağlanan gelir derhal bloke edilmiş, çalıp
çırpmaların önü alınmış ve herkesin kendi payına düşen görevi yapması
sağlanmıştır.
Alpagut'lu işçiler, «işçi kontrolü» nun örgütlenmesinden
sonraki evrede, yeni düzenin işlerliğini
sağlamak zorundaydılar. Bunun için, ilk olarak, çalışma
ve dinlenme saatlerinin kesin bir düzene bağlanması yoluna gidildi. 13 Haziran sabahı uygulanan işgal planı, kalın
çizgileriyle, çalışma ve dinlenme saatlerini düzenleme çalışmalarına
yansımıştır. Şöyle ki, üretim faaliyeti sekizer saatlik üç vardiye üzerinden
yürütülecek, vardiyesini tamamlayan işçi sekiz saat nöbet tutacak ve ondan
sonra da sekiz saat dinlenecektir. Hemen hemen işlemez duruma gelmiş işletmeyi
canlandırmak ve yeni düzenin işleyişini sağlam temellere oturtmak için, işçiler,
ikinci olarak, eski işbölümü düzenlemelerini bir kenara ittiler ve verimliliği
azamiye çıkaracak yeni düzenlemeler, geliştirdiler. Bir yandan çalışma ve
dinlenme saatlerinin ayarlanması, aylaklığa son verilmesi vb., öte yandan da,
yeni işbölümü düzenlemelerinin getirilmesi sayesinde, toplam linyit üretiminde
önemli artışlar olmuştur. İşçi Konseyi başkam ve işletmenin yeni bölge müdürü
Mehmet Kocatüfek, bu konuda, şöyle diyor: (15)
Fiili durumdan sonra üretim yüzde
50 oranında artmıştır. 260-300 ton arasında olan günlük üretim, bugün 410-450
ton arasında değişmektedir. Aynı zamanda yönetici olan işçiler, ne kadar çok çalışıp
üretimi artırırlarsa, çıkarlarının da o kadar iyi olacağını biliyorlar.
El
değiştirmiş bulunan işletmede üretim faaliyetinin düzenli bir şekilde sürdürülebilmesinin
son ve belki de en önemli şartı, ayrıcalık tanımayan bir çalışma disiplininin
oluşturulmasıyla
Alpagut Linyit İşletmesi'nin 786 işçisi, 35 gün süreyle, «çalışmayana ekmek yok» ilkesini
uygulamış ve demirden bir çalışma disiplini gerçekleştirmişlerdir. İşçi
Konseyi'nin mali sekreteri Mustafa Kuru, «işçilere baskı yapılıyor» diye
kıyameti koparan eski işletme yöneticilerine verdiği cevapta, Alpagut
işçisinin «çalışma disiplini» sözünden ne anladığını şöyle açıklıyor : (16)
Huzursuzluktan bahsedilmektedir. Bu
iddia bir bakıma doğrudur. Ancak, huzursuzluk, iflasa giden işletme ne zaman
selamete kavuşturulacak ve işçi hakları nasıl teminat altına alınacak
endişesinden gelmektedir. Bunun dışında huzursuzluğa kapılanlar, muhtelif
şahıslar tarafından işe alınarak çalışmadan, diğer işçilerin sırtından
kazanmaya alışmış olanların huzursuzluğudur. Her işçi çalışacak ve emeğinin
karşılığını alacak. Çalışmadan ücret almaya alışmış olanların huzursuz
oldukları doğrudur.
İşçi Konseyi başkanı Kocatüfek ekliyor: (17)
İşletmeyi harman yeri gibi kullanan
torpille işe girmişleri de çalışmaya zorladık. Bunlardan 40 kişi bizim çalışma
sistemimize uyamadığı için ayrıldı. Kalanlar ise, şu anda ya vardiyelerini
bekliyorlar veya ocaklarda kömür kazıyorlar. Parti başkanlarından gelen
kartlarla işe giren fakat bir gün olsun ocağa inmeyenlere burada ekmek yok.
İşçi kontrolünün
örgütlenmesi ve çalışır görünen bütün işçilere somut görevler vererek üretim
faaliyetinin sürekliliğinin sağlanmasından sonra, geriye, işletme yönetimine el koymadaki asıl amacı gerçekleştirmek,
yani üretilen kömürü satmak ve sağlanan geliri 73 günlük birikmiş
ücret alacakları karşılığında bölüşmek kalıyordu.
Bunun olabilmesi için, (1) satış işlerinin belirli bir düzene bağlanıp yürütülmesi
ve gelirlerin sıkı bir kaydının tutulması, (2) bölüşümün dayandırılacağı temel
ilkelerin tesbit edilmesi zorunluydu.
Üretilen
kömürün satılması ve elde edilen gelirin defterlere geçirilmesi işi, eskiden
olduğu gibi, işletmenin memur ve muhasebecileri tarafından yürütüldü, fakat,
eskisinden farklı olarak, bu çalışmalar, işçi Konseyi mali sekreterinin başkanlık
ettiği sürekli bir «işçi kurulu» tarafından denetlendi. Düzenlemeye göre, memur
ve muhasebecilerin görevleri satış, tahsilat ve kayıt tutmayla sınırlanıyor,
işçilerin oluşturdukları organlarla bağlantılar satış işlerinden sorumlu «işçi
kurulu» eliyle kuruluyordu. (Bu arada, işçiler, 35 günlük yönetimleri
süresince, benimsedikleri amacı gerçekleştirmenin tek yolu olarak, peşin
satışlarda ayak direttiler; böylece, zımnen de olsa, eski yönetimden miras
kalan taahhütleri ve «veresiye» anlaşmalarını reddetmiş oluyorlardı.
Alpagut'lu
işçilerin karşılaştıkları son önemli sorun, sağlanan gelirin ne şekilde bölüşüleceği,
yani bölüşümün hangi temel ilkelere dayandırılacağıydı. Esasen, işçiler,
herkesin birbirini kontrol ettiği ve dolayısıyla kaytarmaların büyük ölçüde önünün alındığı, bunun yanı sıra, herkesin ne kadar
iş çıkardığının tesbit edilip denetlendiği «işçi kontrolü» uygulaması
sayesinde, daha başlangıçta, hakça bir bölüşümün ön şartlarını oluşturmuşlardı.
Bu durumda, geriye, çalışma disiplinini gerçekleştirme çabaları sırasında hayat
bulan «çalışmayana ekmek yok» ilkesine verilecek somut şekilleri tespit etmek
kalıyordu. Bir kere, maden direği, akaryakıt vb. ihtiyaçların karşılanması
gerekiyordu. Bunun için, işçiler, günlük satış gelirlerinden yaklaşık yüzde
25'lik bir pay ayırma yoluna gittiler (18) ve bu gibi alımları, peşin para
ödeyerek, «işçi satış kurulu» eliyle yaptılar. İşçiler, sözü edilen ihtiyat
payının düşülmesinden sonra kalan geliri, şu esaslara göre bölüşebilirlerdi :
(1) kalan geliri, eşitçi bir anlayışa uygun olarak, işçiler arasında eşit
şekilde pay etmek; (2) kalan geliri, her
işçinin çalışma süresine, yani bir işçinin çalıştığı saatin bütün işçilerin çalıştıkları
toplam saate oranına göre bölüştürmek; (3) kalan gelirden, herkese, alacağına göre pay vermek; (4) vasıflı
ve vasıfsız işçiler arasındaki üretkenlik farklarını da hesaba katabilmek için,
kalan geliri, her işçinin günlük toplam kömür üretimine katkısına göre
bölüştürmek, örnekse, 100 kiloluk toplam kömür üretimi içinde 1 kilo üretmiş
bulunan bir işçinin toplam gelirden de yüzde 1 oranında
pay almasını sağlamak. İşçiler, anlaşılabildiği kadarıyla, üçüncü ilkeyi, yani herkesin alacağına göre toplam gelirden pay alması
ilkesini benimsediler. Buraya, şimdilik, bir nokta koyalım. İlk bakışta da
görülebileceği gibi, benimsenen bölüşüm ilkesi, ön planda, işçilerin
alacaklarının tasfiyesini hedef alan bir geçiş döneminin damgasını
taşımaktadır. Alpagut Linyit İşletmesi’nde çalışan işçilerden biri, işgalin ilk
günlerinde, işgal nedenlerini şöyle açıklıyordu . (19)
Geçimimizi ancak burada çalışmakla
sağlayabiliyoruz. Uç ay eline para geçmeyen işçi ne yapar? Madem ki açlıkla baş
başa kaldık, kömür çıkaralım, kömür satalım, geçmiş haklarımızı alalım dedik.
Özel
şartların doğurduğu bu bölüşüm ilkesi, özel şartların ortadan kalkmasıyla
birlikte, elbette, anlamını ve uygulanabilirliğini yitirecekti. İşçiler,
«geçmiş haklarını aldıktan sonra» da işgali sürdürecekler miydi?
Sürdüreceklerse, zaman aşımına uğramış eski bölüşüm ilkesinin yerine ne
koyacaklardı? Bir adım geriye gidip, eşitçi bir anlayışa uygun olarak, elde
edilen geliri eşit şekilde mi bölüşeceklerdi? Yoksa, yürürlükteki uygulamayı
aşıp, «herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine
göre» şeklinde özetleyebileceğimiz yeni bir bölüşüm ilkesine mi
gerçeklik vereceklerdi?
Diğer
soruların aksine, bu son sorular, deyim yerindeyse, cevapsız kalmaya mahkûm
edilmişti. İşgalin başlamasından 35 gün sonra, 17 Temmuz gecesi, Ankara'dan
getirtilen bir jandarma birliği, Alpagut'lu 746 maden işçisinin (20) «yönetim
denemesi» ne son verdi.
**
13 Haziran
günü sabahı, vardiye-dışı kalan işçilerin işletme binalarıyla kömür depolarına
el koymaları ve peşin parayla yapılanlar dışındaki her türlü satış ve yüklemeyi
durdurmaları, vardiye sırası gelen işçilerin de ocaklara inecek herhangi bir
başka gündeki gibi üretimi sürdürmeleriyle, Alpagut Linyit İşletmesi'nin yönetimi
el değiştirdi. (21)
İşçiler,
yeni yönetimin ilk gününde, vardiye saatlerine göre işbaşı yapmışlar,
vardiyeleri sona eren işçiler de kömür depolarıyla yükleme yerlerinde nöbet
tutmuşlardır. Peşin satışlarda ısrar edildiği ve eski yönetimin taahhütlerine
de sünger çekildiği için, Çorum Çimento Fabrikası'na ve bazı okullara yapılan
kömür sevkiyatı duldurulmuş, başka herhangi bir günde olduğu gibi sağlanan
gelir işletmenin eski memurları tarafından tahsil ve bloke edilmiş, maden
direği, akaryakıt vb. ihtiyaçların karşılanması için belirli bir pay
ayrıldıktan sonra, kalan gelir işçiler arasında, alacağa göre
bölüştürülmüştür. Nöbetçi işçilerin ilk gün sonunda yaptıkları açıklamaya göre,
bazı kuyularda üretimin artmasına karşılık, bazı kuyularda düşmeler görülmüş,
fakat, bir bütün olarak, eskiden yeniye, üretim hacminde fazla bir değişiklik
olmamıştır. Yalnızca, peşin satışta ısrar edildiği için, günlük satış gelirleri,
eski yönetimin 8-10 bin liralık seviyesinden 28,186 liralık bir seviyeye
çıkmıştır.
Yeni yönetimin ikinci gününde, Çorum Valisi,
Osmancık kaymakamıyla da görüştükten sonra, işçi temsilcilerini bir toplantıya
çağırmış, temsilciler de, meseleyi, o gün toplanacak olan işçi genel kuruluna
götüreceklerini söylemişlerdir. 14 Haziran Cumartesi günü toplanan işçi genel
kurulunun gündemi şöyleydi :
1 — Çorum valisinin toplantı
çağrısı
1 —
Alpagut Linyit İşletmesi bölge müdürüyle muhasebe müdürünün durumları
3 — Sağlık
raporunu yenileyen mühendis Muhlis Saraç'm durumu
Gündemin
maddelerini görüşen işçi genel kurulu, sırasıyla 7500, 7000 ve 5500 lira maaş alan
bölge müdürü, mühendis ve muhasebe müdürünün görevlerine son vermiş ve onların
her türlü görev ve yetkilerini, kendi üyeleri 'arasından seçtiği, İşçi
Konseyi'ne devretmiştir. Bundan sonra, valinin toplantı çağrısının
görüşülmesine geçilmiştir. İşçi genel kurulu, iki saat süren görüşmelerden
sonra, oybirliğiyle, şu kararı almıştır :
İşletmede fiili durum devam etmektedir. Bu şartlar
altında, işçi temsilcilerinin, işçiler adına da olsa, Çorum'a giderek görüşme
yapmaları söz konusu değildir. Herhangi bir görüşme yapılacaksa, bu görüşmenin
yeri, fiili durumun devam ettiği Alpagut Linyit İşletmesi olmalıdır.
Yeni yönetimin dördüncü gününde, Çorum Çimento
Fabrikası kömürsüzlükten güç duruma düşmüş ve fabrika yöneticileri, Alpagut
Linyit İşletmesi'nin güvenilir bir işletme olmaktan çıktığını, bundan böyle her türlü ihtiyaçlarım düşük kapasiteli Dodurga Linyit
İşletmesi'nden karşılama yoluna gideceklerini açıklamışlardır. Bilindiği gibi,
Alpagut Linyit İşletmesi'nin yeni yönetimi, daha ilk günden, her türlü alım ve
satım işlerinin peşin parayla yürütüleceğini ilân etmiş ve böylece, pratikte,
eski yönetimin gelir getirmeyen taahhütlerine uymayı da reddetmişti. Bu taahhütlerden
biri, Türkiye Çimento Sanayii'nin 1.3 milyon liralık alacağı karşılığında,
Çorum Çimento Fabrikası'na, her gün parasız olarak 180 ton toz kömür sevkedilmesini
öngörüyordu.
Yeni
yönetimin beşinci gününde, işgalin kaldırılması gereğine işçileri inandırmak
için Alpagut'a giden Çorum valisiyle görüşmeler yapılmış, fakat, bu görüşmelerden
bir sonuç çıkmamıştır. Öte yandan, yeni çalışma düzenine alışan ve eski dönem
yanlısı kişilerin sabotajlarının da önünü alan işçiler, satış gelirlerini, ilk
günün 28 bin liralık seviyesinden, 35 bin liralık bir seviyeye
ulaştırmışlardır.
Yeni
yönetimin ilk haftasını izleyen onbeş günlük süre içinde, üretim faaliyetinin
artık rayına oturduğunu, toplam üretim hacminin yüzde 50 oranında bir genişleme
göstererek 410-450 tonluk bir seviyeyi bulduğunu ve günlük satış gelirlerinin
de 40-45 bin liraya ulaştığım görüyoruz. Ne var ki, bu onbeş günlük dönemin
ayırdedici özelliği, işçi yönetiminin kökleşmesinden çok, işçi yönetimini sona
erdirme yönündeki dış çabaların yoğunlaşmaya yüz tutmasıdır. Örnekse, 18
Haziran tarihinde, Çorum İ1 Genel Meclisi Adalet Partisi ve Birlik Partisi
grupları üyeleri, yedi maddelik bir bildiri yayımlayarak, Alpagut Linyit İşletmesi'ndeki
durumu görüşmek üzere, İl Genel Meclisi'ni olağanüstü bir toplantıya
çağırmışlardır. Yine örnekse, 25 Haziran tarihinde, Çorum valisi Ankara'ya
giderek İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüşmüş, Alpagut Linyit İşletmesi'nin
Türkiye Kömür İşletmeleri'ne (TKİ) bağlanması konusunda incelemeler yapmak
üzere, TKİ genel müdürü, Çorum'a hareket etmiştir.
Yeni
yönetimin 24. gününde, Çorum ve Havalisi Birleşik Maden İşçileri Sendikası
başkanı Ali Oyur, Alpagut Linyit İşletmesi İşçi Konseyi başkanı Mehmet
Kocatüfek ve İşçi Konseyi mali sekreteri Mustafa Kuru, işçi genel kurulundan
aldıkları yetkiye dayanarak Ankara'ya gitmişler ve Türkiye Çimento Sanayii
yetkilileriyle pazarlık masasına oturmuşlardır. Görüşmeler sonunda varılan
anlaşmaya göre, Çorum Çimento Fabrikası'na yapılacak günlük sevkiyat 180 tonu
bulduğu ya da aştığı takdirde, 90 tonun parasını fabrika peşin olarak
ödeyecek, buna karşılık, geriye kalan 90 tonun bedeli, Alpagut Linyit İşletmesi'nin
eski borcundan düşülecektir. Bu anlaşma, ilk bakışta da görülebileceği gibi,
Alpagut'lu işçilerin «peşin satış yapma» kararıyla, Türkiye Çimento Sanayi’nin
«önce borçlar ödensin» direnmesi arasındaki orta noktayı temsil etmektedir.
Şöyle ki, Çorum Çimento Fabrikası'nın ihtiyaçlarını karşılamada Dodurga Linyit İşletmesi'nin
yetersiz kaldığı ve Alpagut Linyit İşletmesi'nin yeni yönetimiyle eski
yönetimi arasında bir nitelik farkının bulunduğu Türkiye Çimento Sanayii
tarafından teslim edilmiş, buna karşılık, Alpagut Linyit İşletmesi İşçi Konseyi
de, yörenin en önemli alıcısından kolay kolay vazgeçilemeyeceğini görmüştür.
Yeni
yönetimin 27. gününde, «Sungurlu Postası» gazetesine bir demeç veren İşçi
Konseyi başkanı Mehmet Kocatüfek, peşin satışlardan sağlanan gelirle işçilerin
Nisan ayı alacaklarının tasfiye edildiğini, aynı zamanda yönetici durumuna
gelen işçilerin işlerine dört elle sarıldıklarını, günlük toplam kömür
üretiminin 410-480 tona, günlük satış gelirlerinin de 50 bin liraya çıktığını,
yani her ikisinde de yüzde 50'lik bir artışın kaydedildiğini, açıklamıştır.
Fiili durumun sona erdirilmesi konusunda, Kocatüfek şöyle konuşmuştur : (22)
1
— Ne
pahasına olursa olsun, politik amaçlarla, yüksek ücretle işçi alınmayıp bunlara
gereksiz zamanda hak etmedikleri zammın yapılmaması,
2
—
İşçi-işveren münasebetlerinde samimi bir davranışın olması, işçinin de insan
olduğunun unutulmaması gerektiği,
3
— İşçi
psikolojisini iyi bilen yöneticilerin işbaşına getirilmesi,
4
— Ne
pahasına olursa olsun, peşin satış yolunun tutulması.
Yukarıya
sıraladığımız bu hususlar tam tatbik edildiği takdirde, istihsal de artacak,
işçi de huzur içinde bulunacaktır. Ancak politik amaçlarla yüksek ücretle işçi
alınıp bunlar boş gezdirilecek olursa ve gerçekten çalışan işçilerin birikmiş
ücretleri ödenmezse, bu işe devam edeceğiz.
Aynı gün
(yeni yönetimin 27. günü), Alpagut Linyit
İşletmesi'nin eski Yönetim kurulu üyeleri de bir açıklama yapmışlar ve
işletmenin bir «ihtilâl konseyi» eliyle yönetildiğini, kartvizitle kimsenin işe
alınmadığını, İşçi Konseyi üyelerince söylenenlerin aksine günlük toplam satış
gelirlerinin 20 bin lirayı aşmadığını, işçilere baskı yapıldığını ve durumdan
en az işçiler kadar üzgün olduklarını iddia etmişlerdir. Eski yönetim kurulu
üyelerinin ortak bildirisi, şöyle bitiyor : (23)
Ancak herkesin alacağını kendi
kuvvetiyle değil, kanun yoluyla istemesi, icabetler. Türk Ceza Kanununda, buna
ihkakı hak derler. Türkiye'de herkes hakkım kendi eliyle almaya kalkışırsa,
kanunların varlığından bahsedilemez ve bunun adına anarşi denir.
Yeni yönetimin 32. gününde, İşçi Konseyi mali
sekreteri Kuru, eski yöneticilerin iddialarına şu cevabı
vermiştir : (24)
Yönetim kurulu üyeleri tarafından
yayınlanan bildiride kömür istihsalinin artırılmadığı, mevcut stokların
satılarak istihsalin fazla gösterildiği öne
sürülmektedir. Bunun gerçekle ilgisi yoktur... Biz rakam veriyoruz: işçi
ocaklarda işletme inisiyatifini eline almadan, istihsal 280 tondan ibaretti.
Bugün ise günlük istihsal 480 tona çıkarılmıştır. Para durumuna gelince: o gün,
işletmenin kasasında sadece 4 bin lira vardı. Bugüne kadar işçi ücreti olarak
500 bin lira ödenmiş, ayrıca işletmenin zaruri masrafları için 150 bin liralık
mübayaa yapılmıştır. Huzursuzluktan bahsedilmektedir... Çalışmadan ücret almaya
alışmış olanların huzursuz oldukları doğrudur.
Türk-İş 6.
Bölge temsilcisi Hasan Öğüt de, düzenlediği basın toplantısında, 12 Haziran tarihinde 280
ton olan günlük üretimin 450 tona çıktığını ve yakında da 500
tona yükseleceğini, işçi yönetiminin başladığı tarihten Haziran ayı sonuna
kadar 9046 ton kömür üretildiğini ve stoktaki 1223 tonla birlikte toplam 10269 ton kömür satıldığını belirtmiştir.
Açıklandığına göre, peşin satışlardan elde edilen 701,700
liralık gelir, şu kalemler arasında bölüştürülmüştür: İşçi ücretleri 540 bin lira, maden direği alımları 75 bin lira,
maden direği taşın harcamaları 18 bin lira, çelik halat alımları 12.5 bin lira,
elektrik kablosu alımları 6.8 bin lira, diğer harcamalar 19.4 bin lira ve kasa
mevcudu 30 bin lira.
Yeni yönetimin 35. günü, diğer herhangi bir gün gibi başlamıştı.
Bitişi öyle olmadı. Üçüncü vardiyeye gelindiğinde, Ankara'dan getirtilen bir
jandarma birliği ocak ağızlarını, kuvvet santrallarını, işletme binalarını ve telefon
santralını işgal etmiş, her yere nöbetçi dikmiş ve giriş-çıkışları kontrol
altına almıştı. Çorum valisinin, fiili durumun kaldırıldığı ve «işyerinde
huzuru bozmak ve emre itaat etmemek» gerekçesiyle beş sendikacı, yedi işçi ve
bir memurun (toplam 13 kişinin) görevlerine son verildiği yönündeki yazısı,
jandarma kordonunu aşmış bulunan işçilere okunurken, aynı saatlerde, vali Celal
Güvenç, şu demeci veriyordu: (25)
Alpagut Linyit İşletmesi'ni biz Çorum halkının ve
bütünüyle işçilerin menfaatleri açısında düşünürüz. İşletmede çalışan
işçilerin haklarına en küçük bir halel gelmeyeceğini defaatle bildirdik. Bunun
dışında, herkes, kanunların kendilerine tanıdığı hak ve yetkilerin sınırları
içerisinde kalmak zorundadır. Ortaya kanuna aykırı bir durum çıktığı anda,
devlet otoritesi müdahale edecektir.
**
İşçiler, bir ara, görevlerine son verilen ve
derhal işyerini terketmeleri söylenen 13 arkadaşlarını çember altına almışlar
ve bırakmayacaklarını söylemişlerdi. Kanlı bir çatışmanın önü, işten çıkarılan
13 kişinin yatıştırıcı çabalarıyla, alınabilmişti. İşten çıkarılanlar adına
bir konuşma yapan İşçi Konseyi başkanı Kocatüfek, şöyle diyordu: (26)
Fiili durumda istihsal artmıştı.
Müdahaleden sonra üretim düşmüştür. İşçi geçmiş maaşlarım almayı ümit ediyordu,
şimdi bu ümit kaybolmuştur. İşlerinden çıkarılan işçiler suçlu iseler,
yürürlükteki toplu sözleşme hükümetlerine göre disiplin kurutuna verilerek 72
saat zarfında haklarında karar vermek lâzımdır. Eğer karar verilmezse, işçi
suçsuz sayılacaktır. İdare 34 gün neden beklemiştir?
İşten
çıkarılan beş sendikacı, yedi işçi ve bir memur, işletmeyi terk ederken, Mayıs
ayı ücretlerinin ödenmesi için ayrılan paranın jandarmalar tarafından yendiği
haberi, işçiler arasında yayılmaya başlamıştı.
IV
Ankara'dan
getirtilen jandarma birliğinin, en genel kıpırdanmalardan en ufak hayat
belirtilerine kadar, her şeyi kontrol altına almasına rağmen, Alpagut Linyit
İşletmesi'nde, «geriye dönüş» gerçekleştirilemedi. 35 günlük işçi yönetiminin
en önde gelen kişilerinin işten çıkarması, işletmenin jandarma kordonu altında
tutulması, alacakların tasfiye edileceği konusunda teminat verilmemesi, Mayıs
ayı ücretleri için biriktirilen paranın jandarmalar tarafından harcandığı
söylentilerinin yayılması vb., işgalin sona erdirildiği geceden ertesi güne,
işçiler arasındaki gerginliği artırdıkça artırdı, Nihayet, 18 Temmuz günü sabahı, işçiler tarafından yayınlanan
bir bildiriyle, «işçi yönetimi» dönemi kapanıyor ve yerini yeni bir dönem, «pasif direnme» dönemi, alıyordu. Direnme
karar ve nedenlerini açıklayan bildiri şöyleydi: (27)
|
Bizler, Alpagut Linyit işletmesi
işçileri, aşağıda arz ettiğimiz sebeplerle, işyerinde işe hazır olarak
beklemekte fakat işe başlayamamaktayız:
1 — 28.5.1969 tarihinden beri işletmede teknik
mesuliyet taşıyabilecek vasıfta ve ehliyette mühendis veya yüksek mühendis
bulunmamaktadır. Bu sebeple ocaklarda iş emniyeti mevcut değildir.
2
— Hal
böyle iken, aylardan beri ücretlerimizi ve sair sosyal haklarımızı almamak
pahasına çalışıp mesuliyetsiz ellerde olmasına rağmen canımızı dahi tehlikeye
atarak kurtarmaya çalıştığımız işletmeyi jandarmalar kuşatmıştır. Büyük feragat
ve hüsnüniyetle çalışmakta olduğumuz işyerinin içerisinde ve her ocağın
başında jandarmaların bulunması büyük moral çöküntüsü ve korku yaratmıştır.
Bütün bunlara
rağmen işverenlerde ücret ve sair sosyal haklarımızın kanuni süreleri
içerisinde ödenmesi yolunda bir çaba görülmemiştir. Ayrıca işveren yok yere ve
tamamen indi sebeplerle işçi temsilcisi veya sendika görevlisi durumunda olan
işçi liderlerini ani olarak işten çıkarmıştır. İşyerinde iyiye doğru ve faydalı
çalışma yerine korku havası yaratılmıştır.
Arzolunan
sebepler yüzünden gerekli kanuni yollara başvurulmasını ve işletmenin
faaliyetini sekteye uğratan kanunsuz davranışlara son verilmesi için her türlü
ilginizi bekleriz.
18 Temmuz 1969 tarihli
bildiriden ve bu bildirinin öngördüğü eyleme geçilmesinden sonra, olaylar, kâh
hızlanarak, kâh yavaşlayarak, ama belirli bir süreklilik göstererek, aynı yılın
Aralık ayma kadar sürdü. Bu beş aylık dönemin belli başlı olay ve gelişmelerini
kronolojik bir şekilde sunmak, sanırız, yararlı olacaktır.
**
20
Temmuz 1969:
Türk-İş'e bağlı Türkiye Maden İşçileri Sendikaları Federasyonu başkanı Kemal
Özer, (28) Çorum'a giderek, işçi ve işveren temsilcileriyle görüşmelere
başladı. Özer, aynı gün yaptığı basın toplantısında, hem işçilerin ve hem de
işverenin yararına olacak bir çözüm yolu aradıklarını açıkladı.
21
Temmuz 1969:
«Pasif direnme» döneminin dördüncü gününe girerken, Alpagut Linyit İşletmesinde
üretim faaliyeti bütünüyle durdu. Gazetecilere bir açıklama yapan Kemal Özer,
Çorum valisiyle yaptıkları görüşmede, üretim faaliyetinin durmasının
anlamsızlığı ve zararı konusunda görüş birliğine vardıklarını, işçileri
ocaklara sokma yollarını aramaya başladıklarını belirtti. Özer'in «işçi temsilcisi» maskesi, geceye doğru, iyiden
iyiye düşmüştü. İşçilerle yaptığı görüşme» lerden sonra, ikinci açıklamasında,
şöyle diyordu: (29)
İşçi ile konuştuk. Zorla ocağa
soktuk. Haklan olan Mayıs ayı ücretlerini dahi alamamış durumdadırlar. İşçi
«benim ücretim ne olacak» dediği zaman verecek cevap bulamıyoruz. Biz
üzerimize düşeni yaptık: 1 - işçi ocağa sokuldu, 2 - iki günlük istihsal ay
başına kadar telafi edilecek.. Şimdilik, hal çaresi yolunda iyi bir başlangıç
yapılmıştır.
23 Temmuz 1969: «Sungurlu Postası» gazetesine bir demeç
veren Adalet Partisi 11 Daimi Encümen üyesi (aynı zamanda, Alpagut Linyit
İşletmesi yönetim kurulu üyesi) Duran Oflaz, işten çıkarılan işçilerin ve
sendikacıların haksızlığa uğradıklarını, bunların en kısa zamanda görevlerine
dönebilmeleri için çalışıldığını açıkladı.
24 Temmuz 1969: «Pasif direnme» döneminin ilk haftası dolarken,
Alpagut'lu işçiler, ocaklara inme ve üretimi başlatma şartlarını şöyle
açıkladılar: (30)
25 Temmuz 1969:
Dört maddelik işçi istekleri, Alpagut Linyit İşletmesi yönetim kuruluna
iletildi. Aynı gün toplanan yönetim kurulu, şikâyetçinin Çorum il merkezinde
bulunmadığı gerekçesiyle, konunun görüşülmesini belirsiz bir tarihe erteledi.
Bunun üzerine, Çorum ve Havalisi Birleşik Maden işçileri Sendikası, federasyon
eliyle, İçişleri Bakanlığı'na başvurdu.
30 Temmuz 1969: İşlerine son verilen
beş sendikacı, yedi işçi ve bir memurun görevlerine iadeleri konusunda yapılan
görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca, sendika temsilcileri ve bağlı bulundukları
federasyon yetkilileri, Ankara'ya giderek görüşmelere başladılar. Bu arada,
Alpagut Linyit İşletmesi yönetim, kurulu, işletmeye iki mühendis verildiğini
açıkladı,
14 Ağustos
1969: Alpagut Linyit İşletmesi
yönetim kurulu, işten çıkarılan 13 kişini görevlerine iade edilmeleri teklifini
reddetti. Aynı gün toplanan ve yönetim kurulunun bu kararım görüşen işçiler,
oybirliğiyle, grev kararı aldılar,
19 Ağustos
1969: «İşçi yönetimi» sırasında 480
tona kadar çıkan günlük toplam kömür üretiminin jandarma müdahalesinden sonra
270 tona düştüğü ve bu arada, ton başına 130 lira olan linyit fiyatlarının 190
liraya çıktığı, yetkililerce açıklandı. Bir basın toplantısı düzenleyen Çorum
ve Havalisi Birleşik Maden İşçileri Sendikası yönetim kurulu üyeleri Yozgat,
Amasya, Beypazarı ve Çiçekdağ maden işçileri sendikaları başkanlarının da
katıldıkları ortak bir toplantıda alman grev kararını şu nedenlere bağladılar: (31)
Grev
hazırlıklarının bitmek üzere olduğunu ve gerekli dövizlerin de yazıldığını
açıklayan sendika yöneticileri, grevin başlama tarihinin, federasyon
yetkilileriyle görüşme yapıldıktan sonra tesbit edileceğini belirttiler.
21 Ağustos 1969: Alpagut'lu işçilerin grev yapmakta
kararlı olduklarının anlaşılması üzerine, işletme yönetim kurulu, toplu
sözleşme görüşmelerinin yeniden başlaması için çağrıda bulundu. Aynı gün
yapılan toplantıdan sonra, olumlu bir sonuç alınamadığı açıklandı. Bu arada, sendikanın
Alpagut temsilcisi ve Alpagut Linyit İşletmesi İşçi Konseyi eski başkanı Mehmet
Kocatüfek, işletme yöneticilerini sert bir şekilde suçladı. Kocatüfek,
demecinde, şöyle diyordu: (32)
14 aydan beri
toplu sözleşme masasına oturmayan ve geçici bir takım formüllerle işi
sürüncemede bırakan ve aylardan beri işçinin alın terinin karşılığım ödemeyen
işverenler bilsinler ki, bu maden ocağının hakiki sahibi Çorum halkıdır...
Kendi keyifleri gibi işletmeye tabi tutarak Çorum halkım milyonlarca lira
zarara sokmaya hakları yoktur... Memur zihniyeti i işveren, ne işverenliği
bilir, ne de işçilerin halinden anlar. İşçi kardeşlerime işverenin reva
gördüğü muamele müstemleke idaresinde bile yoktur... İşçinin, imkansızlıklar
içinde ve katıksız ekmekle kürek sallayarak çıkardığı kömürün parası ile
kendilerinin maaşlarım alırken, bu emeğin ve istihsalin yegane sahibi ve unsuru
olan işçilerin ücretlerini aylardan beri ödememeleri bunun apaçık delilidir...
Olmaz böyle
şey. İşçinin parası ödenmelidir. Hakları verilmelidir. Haksız yere işten
çıkarılanlar işe alınmalıdır. Keyfi idareye son verilmelidir. Haksızlıklar telafi
edilmelidir. Bugünkü durumda işçi greve zorlanmaktadır... Böylesine bir
zihniyet karşısında grev zaruret olacaktır.
27
Ağustos 1969:
Sendika temsilcileri, toplu sözleşmenin imzalanması için, işletme yönetim
kuruluna ertesi güne (28 Ağustos) kadar süre
verdiklerini, aksi takdirde, 29 Ağustos
şahabından itibaren greve başlayacaklarını açıkladılar. Aynı gece, Alpagut
Linyit İşletmesi'nde büyük bir yangın çıktı. Yetkililerin belirttiklerine göre, 500 bin liralık zararın meydana gelmesinin yanı
sıra, 100 ton kadar da kömür yandı. Yangın
ancak geç saatlerde kontrol altına alınabildi.
28
Ağustos 1969:
Alpagut Linyit İşletmesi yönetim kurulu, aylardır süren oyalayıcı tutumunu bir
kenara iterek, sendika temsilcilerini toplantıya çağırdı. Kısa süren bir
görüşmeden sonra sendika teklifleri benimsendi ve toplu sözleşme imzalandı.
Derhal bir 'basın toplantısı düzenleyen sendika yöneticileri, Alpagut Linyit İşletmesine
konmuş olan grev kararının kaldırıldığını açıkladılar.
21 Ekim 1969:
Maden İşçileri Sendikası Alpagut şube başkanı Kocatüfek, düzenlediği basın
toplantısında, işletmenin durumunun her geçen gün daha kötüye gittiğini, toplu
sözleşme hükümlerine uyulmadığını, toplu sözleşmenin imzalanmasından o yana
geçen üç aylık sürede işçi ücretlerinin ödenmediğini ve bu durum süregittiği
takdirde, işçilerin, başlarının çaresine bakacaklarını açıkladı. Kocatüfek
şöyle diyordu: (33)
İşveren Ağustos ve Eylül
ücretlerini ödemedi. Mali imkânsızlık içinde olduklarım söylüyorlar. Bizim bu
mali imkânsızlığa aklımız bir türlü yetmiyor. 34 günlük yönetimimiz sırasında 840 bin lira hasılat elde etmiştik. Rahatlıkla işçi
ücretlerini ödediğimiz gibi yatırım yapıyorduk. Şimdi tek kurtuluşu, sahayı
Türkiye Kömür İşletmesi'ne devirde görüyorlar. Aybaşına kadar sahanın devri
işlemi tamamlanacakmış ve bu devirden elde edilen para ile işçi ücretleri ödenecekmiş. Ay basının gelmesini bekleyeceğiz.
Dedikleri olmadığı takdirde, sendika olarak işçilerin haklarını almalarında
her zaman olduğu gibi canla başla çalışacağız.
6
Kasım 1969:
İşçilerin Haziran ve Temmuz alacakları ödenmiş, işten çıkarılan 13 kişi yeniden
işe alınmış, fakat, çok geçmeden, Alpagut Linyit İşletmesi, yeniden
borçlanmaya, işçilerin ücretlerini ödeyememeye başlamıştı. İşçi temsilcileri
bir çıkar yol aramaya koyuldular, bulamadılar. Sendika şube başkanı
Kocatüfek'in uyarısı cevapsız kaldı. İşçiler toptan işi bırakma kararı aldılar,
fakat, işletmenin TKİ'ne devredilmesi görüşmelerinin devam ettiği gerekçesiyle,
kısa bir süre sonra, bu kararı kaldırdılar. 6 Kasım günü yapılan bir
açıklamayla, işçilerin direnmeye kararlı oldukları ve kesin bir tutum takınmak
için Kocatüfek'in Ankara'dan dönmesini beklediklerini belirttiler.
7
Kasım 1969:
Sendika yöneticilerinin yaptıkları açıklamaya göre, işçi alacakları 1.7 milyon
liraya yükseldi. İşçi temsilcileri, Alpagut Linyit İşletmesi'nin aylık
gelirinin 1.15 milyon ve giderinin de 1.1 milyon lira olduğunu, aradaki 50 bin
liralık farkla, bırakınız yeni yatırımlar yapmayı, birikmiş borçları bile
tasfiye etme imkânından yoksun bulunduğunu açıkladılar. Bu arada, işletmenin
TKİ'ne devredilmesi yönündeki çalışmalar, olumlu sonuç vermedi.
14 Kasım 1969: Greve gitmek, 106 gündür ücretlerini
alamayan işçiler için pek de çekici bir yol değildi. Üretimin durması, onlardan
çok, işletmenin işine yarayacaktı. İşçiler arasında, beş ay öncesini andıran
kıpırdanmalar başlamıştı. Çorum valisi, sorunun ivedilikle çözüme bağlanması için
duruma müdahale edeceğini ve devir-teslim görüşmelerini 'hızlandırmak amacıyla
Ankara'ya gideceğini açıkladı.
20
Kasım 1969:
Çorum İl Daimi Encümeni üyeleriyle TKİ yöneticileri, Çorum valisinin
başkanlığında, toplantı masasına oturdular. Aynı saatlerde, sendikanın Alpagut
şube başkanı Kocatüfek, şu açıklamayı yapıyordu: (34)
Bekliyoruz. Alpagut'ta, şimdilik, fırtınadan
önceki sükûnet hâkim.
21
Kasım 1969:
Çorum valiliğince yapılan açıklamaya göre, İl Daimi Encümeni ve TKİ yetkilileri
arasında yapılan görüşmelerde, Alpagut Linyit İşletmesi'nin, bütün borçlarıyla
birlikte, Türkiye Kömür İşletmesi'ne devredilmesi konusunda, anlaşmaya varıldı.
İşletmenin toplam 12 milyon liralık borcunun iki milyon lirasının «işçi
alacakları» olduğu da belirtildi.
29 Kasım 1969: İl Daimi Encümeni'yle TKİ yetkilileri
arasında imzalanan 14 maddelik protokol, Çorum
İl Genel Meclisi'nde görüşülerek kabul edildi. Alpagut Linyit İşletmesi,
böylece, altı aylık bir süre içinde, üçüncü defa el değiştirmiş oluyordu.
Varılan anlaşmanın işçileri doğrudan doğruya ilgilendiren hükümleri şunlardı :
— Halen çalışmakta olan işçiler
aynen Türkiye Kömür İşletmesi'ne devredilecek, memur, yevmiyeli teknik eleman,
yevmiyeli büro personeli ve müstahdemin durumunu Türkiye Kömür İşletmesi tayin
edecektir. Bunlardan istediğini çalıştırabileceği gibi, dilediğinim işine de
son verebilecektir.
— İşçilerin Ağustos, Eylül, Ekim ve
Kasım aylarına ait alacakları derhal ve nakden Türkiye Kömür İşletmesi
tarafından ödenecek, işçiye verilen miktar Özel İdare'ye ödenecek olan paranın
içinden kesilecektir.
V
Alpagut Linyit İşletmesi'nin el
değiştirmesinden bu yana, bir yıl geçti. Şu anda, ocaklarda .tam bir sessizlik
hüküm sürmekte, işçiler yine 18 lira ücret karşılığında, 267 metre derinlikte,
her türlü hastalığa ve tehlikeye açık olarak, kazma sallamaktadırlar.
|
Alpagut'ta bir
yıl önce ne olmuştu? Bir kere, 786 maden işçisi, (1) işçi genel kurulu ve işçi
konseyinden oluşan iki kademeli bir yönetim yapısı kurarak, (2) işletmenin
eski yönetiminden devralman memur ve muhasebecileri kendilerine bağımlı ve
sorumlu kılarak, (3) beş bin liranın üstünde aylık alan eski bölge müdürü, muhasebe müdürü ve mühendisin işlerine son verip, onların görev ve
yetkilerini işçi konseyine devrederek, işçi kontrolünü gerçekleştirmişlerdi. İkinci olarak, (1) çalışma ve dinlenme saatlerini düzene bağlamış,
(2) sıkı bir çalışma disiplini oluşturmuş, (3) yeni işbölümü düzenlemeleri
geliştirmiş ve böylece, üretim
faaliyetinin sürekliliğini ve örgütün işleyişini sağlamışlardı. Üçüncü olarak, üretilen kömürün satılması i^şini «işçi satış kurulu» tarafından sıkı sıkıya denetlenen
memur ve muhasebecilere yaptırarak, işçi kontrolünü, üretimden sonra, mübadeleyi de kapsayacak şekilde genişletmişlerdi. Son olarak, bölüşümü,
«çalışmayana ekmek yok» ve «gelirden alacağa göre pay» ilkelerine dayandırmışlardı.
İşletme düzeyinde de olsa, «bilinç»
unsurunu içerse de, içermese de, pratikte tartışmasız bir sosyalist yük taşıyan
bu 35 günlük «yönetim denemesi», bir kayan yıldız gibi, göründü ve kayboldu.
Alpagut'ta hayat, şu anda, hiç birşey olmamış gibi, devam ediyor.
**
Türkiye işçi sınıfı hareketi, 1965
Kozlu-Karadon greviyle birlikte, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın sona ermesinden
sonra girdiği «duraklama» dönemini geride bırakmış ve özellikle son iki yıl
içinde, Derby Lastik Fabrikası işgalinden (4 Temmuz 1968) bu yana, kâh
hızlanan, kâh yavaşlayan, fakat belirli bir süreklilik gösteren bir «yükselme»
dönemine girmiştir. Ne var ki, zaman zaman su yüzüne çıkan devrimci
adacıkların ortak kaderi, bütünleşememektir. Görüşümüze göre, bunların bütünleşemeyişlerinin
başta gelen nedeni, işçi sınıfını kavrama çaba ve iddiasındaki devrimci kuruluşların,
ekonomik bilinci siyasal bilince dönüştürmede yetersiz kalmalarıdır. Alpagut
olayı, bütün bu nedenlerden ötürü, ağır basan dünün kalıntıları yanında,
yarının (habercilerini de taşıyan bir «kayan yıldız» olarak doğdu, öylece de ömrünü tüketti.
NOTLAR
1. Artı-değer oranlarının, yani sömürme
derecelerinin, hesaplanması için, Devlet İstatistik Enstitüsü'niin Maden
İstatistikleri, 1960-1967 (No. 585, Ankara,, 1969) adlı yayınındaki 2, 8, 10,
11, 15, 17 ve 18 numaralı çizelgelerden yararlanılmıştır. Bilindiği gibi, arta-değer oranı, artı-değer kitlesinin
değişken sermayeye bölünmesiyle (P/V) elde edilmektedir. Artı-değer kitlesini
hesaplamak için, «üretimde çalışanlara yapılan toplam yıllık ödemeler»
sütunundaki rakamlarla «yıl içinde satın alınan malzeme, enerji vb.»
sütunundaki rakamlar toplanmış ve sonra da, «toplam yıllık satışlar- TL»
sütunundaki rakamların toplamından çıkarılmıştır. Kalanın, «üretimde
çalışanlara yapılan toplam yıllık ödemeler» sütunundaki rakamlara bölünmesi,
artı-değer oranını (sömürme derecesini) vermektedir.
2. Artı-değer oram hesapları, (a) işgününün sekiz
saat olduğu ve herhangi bir şekilde kısalıp uzamadığı, (b) işçilere ödenen
ücretlerin, işçilerin çalışma güçlerinin değerine eşit olduğu varsayımına
dayanmaktadır.
3. Sosyal Sigortalar Kurumu, İstatistik Yıllıkları, 1955-1968, Ankara,
4. Aslan Başer Kafaoğlu, «Kömür ve İşçisi», Sosyal Adalet Dergisi, Nisan 1965, s. 10
5. Kenan Somer, «Resmi İstatistiklere Göre İmalât
Sanayiinde Artı-Değer Oranları», Emek Dergisi, No. 19, 12 Ocak 1970.
6. Bu grevlerin ayrıntılı anlatımı için bkz. Fişek, Devlete Karşı Grevlerin Kritik
Tahlili, SBF Yayınları, No. 274, Ankara, 1969, s. 115-127, 164-173.
7. Ayrıca belirtilmediği takdirde, Çorum ilinin
ekonomik yapısına ilişkin verilerde, şu kaynaktan yararlanılmıştır: Tııncer
Bulutay-Hasan Ersel, «Türkiye Milli Gelirinin İller, İmalât Sanayii Gelirinin
Ücret ve Kâr arasında Bölüşümü Üzerine Bir Deneme», Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt XXIV, No. 4, Arabk- 1969, Ankara s. 245-267.
8. Çorum ili imalât sanayi için artı-değer oranının
hesaplanmasında, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün Sanayi ve İşyerleri Sayımı: İmalât
Sanayii, 1964 (No. 547,
Ankara, 1968) adlı yayınından yararlanılmıştır.
9. Çorum ilindeki imalât sanayi dört grupta
toplanmaktadır: gıda maddeleri sanayii, dokuma sanayü, metalden gayrı
madenlerden mamûl eşya imali ve madeni eşya imali. Çorum ili imalât sanayiinde
üretici iş tutan ve bunun karşılığında ücret alan kişilerin sayısı yaklaşık
450'ydi (1963 yılı); bunlar, münhasıran birinci ve üçüncü gruplarda
toplanmışlardı. Dokuma sanayii ve madeni eşya imalindeki işyerleri, aile
işletmesi görünüşünde olduklarından, artı-değer oranı hesaplarına dahil
edilmemişlerdir.
10. Sungurlu Postası Gazetesi, 17 Temmuz 1969.
11. a.k., 10 Temmuz 1969.
12. Çorum Yeni Gün Gazetesi, 7 Temmuz 1969.
13. a.k., 12 Haziran 1969.
14. a.k., 8 Temmuz 1969.
15. Ant Dergisi, 22 Temmuz 1969.
16. Çorum Yeni Gün Gazetesi, 16 Temmuz 1969
17. Sungurlu Postası Gazetesi, 10 Temmuz 1969.
18. Yeni yönetimin kurulmasından Haziran ayı sonuna
kadar geçen sürede, toplam 701,700 liralık bir gelir sağlanmış ve bunun
yaklaşık 162 bin lirası, üretimin sürdürülmesi için gerekli araç ve gereçlerin
alımında kullanılmıştır.
19. Çorum Yeni Gün Gazetesi, 7 Temmuz 1969.
20. İşçi sayısının 786'dan 746'ya düşmesinin nedeni,
yeni çalışma düzenine ayak uydurmamakta direnen 40 kişinin işlerine son
verilmesidir.
21. Olayların gelişmesinin anlatılmasında,
Haziran-Aralık 1969 tarihli Sungurlu Postası, Çorum Yeni Gün ve Çorum Ekspres
gazetelerinden yararlanılmıştır. Bu gazetelere, gerekli görülen yerlerde,
ayrıca atıf yapılacaktır.
22. Sungurlu Postası Gazetesi, 10 Temmuz 1969.
23. Çorum Yeni Gün Gazetesi, 10 Temmuz 1969.
24. a.k., 16 Temmuz 1969.
25. a.k., 18 Temmuz 1969.
26. Çorum Ekspres Gazetesi, 18 Temmuz 1969.
27. a.k., 19 Temmuz 1969.
28. Kemal Özer'in başkanı bulunduğu Türkiye Maden İşçi
Sendikaları Federasyonu, 1965 yılından bu yana Zonguldak kömür ocaklarında
meydana gelen olaylarda, işveren yanlısı sendikacılığın somut örneklerini
vermiş ve 1968 yılı olaylarında işçiler sendika binasını tahrip etmişlerdir.
29. Çorum Ekspres Gazetesi, 22 Temmuz 1969.
30. Bu isteklerin ayrıntılı dökümü için bkz. Sungurlu
Postası Gazetesi, 23 Temmuz 1969.
31. a.k., 20 Ağustos 1969.
32. a.k., 22 Ağustos 1969.
33. a.k., 22 Ekim 1969.
34. a.k., 20 Kasım 1969.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder